-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------  

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Uzman Doktorlarımız
Uzm. Dr. Gonca Tamer
Endokrinoloji, Metabolizma, İç Hastalıkları Uzmanı
Kızıltoprak - İstanbul
Uzm. Dr. Mine Adaş
Endokrinoloji, Metabolizma, İç Hastalıkları Uzmanı
Şişli - İstanbul
Prof. Dr. Metin Caner
Endokrinoloji, Metabolizma, İç Hastalıkları Uzmanı
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

SAĞLIK HABERLERİ

 

yeni doğan haber

Annelere Sütü Arttıran Emzirme Çayı
Türkiye'deki ilk ve tek doğal bitki çayı olan Humana Still-Tee'nin içeriğinde, dengeli bir karışımla bir araya getirildi.

Bebeklerin sağlığı ve gelişiminde, özellikle ilk 6 ayda eşsiz ve mucizevi besin kaynağı olan anne sütü, bağışıklık sisteminden, zeka düzeyine kadar, insan hayatında etkisi bir ömür boyu sürecek inanılmaz ve son derece iyi sonuçlar yaratıyor. Yüzyıllar boyu anne sütünü artırıcı etkisi bilinen ve kanıtlanan bitkiler, anne sütünü artırmaya yardımcı, Türkiye'deki ilk ve tek doğal bitki çayı olan Humana Still-Tee'nin içeriğinde, dengeli bir karışımla bir araya getirildi.

Türkiye'de, eczanelerde satışa sunulan Humana Still-Tee'nin içeriğinde yer alan tamamen doğal bitkisel karışım, düzenli içildiğinde, doğum sonrasından başlayarak, tüm emzirme döneminde süt bezlerini uyarıyor ve böylece anne sütünün miktar olarak artmasına ve yapımının hızlanmasına yardımcı oluyor.

Humana Stil-Tee emzirme çayının içeriği, geleneksel olarak yüzyıllardan beri anne sütünü artırdığı bilinen ve tıbben galaktogog olarak isimlendirilen bitkilerin dengeli ve ideal karışımından oluşuyor. Bu bitkilerden anne sütünü artırıcı etkisi olanlar, Çemen Otu, Keçi Sedefi Otu, Rezene, Mine Çiçeği olarak sıralanırken, Amber Çiçeği, Ağaç Çileği ve Rooiboss bitkileri de çayın lezzetini artırmak, kokusunu ve tadını mükemmelleştirmek, vitaminler ve mineraller açısından zenginleştirmek için ilave edilmiş bulunuyor.

Humana Still - Tee emzirme çayının içerisinde bulunan galaktogog adı verilen bitkiler, anne sütünün yapılması için, emziren annede zaten mevcut olan prolaktin ve oksitosin adlı hormonların aktivitesini artırarak, anne sütü üretimini hızlandırıyor ve salgılanan anne sütü miktarını artırmaya yardımcı oluyor. Yüzde 100 doğal ve bitkisel olan Humana Stil-Tee, hiçbir boya ve katkı maddesi ile suni aroma içermiyor.

Humana Still - Tee emzirme çayının etkisi 24- 72 saat içinde ortaya çıkıyor

Humana Stil-Tee, bir bardak suya iki tatlı kaşığı ilave edilip karıştırılarak hazırlanıyor. Suda eriyen granül yapısı sayesinde kolayca hazırlanabilen Humana Still-Tee, isteğe bağlı olarak soğuk, ılık ya da sıcak içilebiliyor. Günde 3- 4 kez içilmesi tavsiye edilen Humana Still-Tee'nin anne sütünü artırmaya katkı sağlayıcı etkisi, 24- 48 saat içinde görülüyor. C vitamini ilaveli olduğu için annenin günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 72'sini karşılayan Humana Still-Tee, düşük kalorili olması nedeniyle de, anneler için doğumun ardından kilo endişesi yaşatmadan anne sütünü artırmaya yardımcı oluyor. Bir bardak Humana Still-Tee, 34 Kcal, yani sadece yarım dilim ekmek kadar kalori içeriyor. Emziren annenin süt verme döneminde artan sıvı ihtiyacını da gideren Humana Stil-Tee, eczanelerde 200 gramlık kutularda satışa sunuluyor ve bir kutudan 200 mililitrelik 22 fincan çay çıkıyor.

Avrupa'nın önde gelen bebek mamaları üreticisi HUMANA tarafından üretilen ve iki yıldır AB ülkelerindeki annelere sunulmakta olan doğal bitkisel emzirme çayı Humana Still-Tee, Mamsel İlaç Sanayi tarafından, Türkiye'de eczaneler kanalıyla sütü yeterli olmayan annelere ulaştırılıyor.


Türkiye'de kanser gerçeği
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof.Dr. Murat Tuncer, Türkiye'de her yıl 145 bin kişiye kanser teşhisi konulduğunu belirterek, sigaradan kaynaklanan hastalıklardan da her yıl 200 bin kişinin öldüğünü söyledi. Tuncer, yeterince sebze tüketmeyen Türkiye'nin obezitede Avrupa'nın 2. ülkesi olduğunu ayrıca belirtti.

Sakarya'da faaliyet gösteren Lösemili Çocukları Koruma Derneği (LÖSDER) tarafından Kanser Haftası münasebetiyle düzenlenen programa konuşmacı olarak Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof.Dr. Murat Tuncer katıldı. Kanserin 5 milyon yıl öncesinde de olduğunu ifade eden Tuncer, insanların kanserle yaşamayı ve kanseri yok etmeyi öğrenmesi gerektiğini söyledi.

Tüm dünyada kanserin her geçen gün arttığını belirten Tuncer, şu an dünyada kansere yakalanan 25 milyon insan olduğunu anlattı. Bu rakamın 2030'da 75 milyona çıkacağını belirten Tuncer, şöyle konuştu: "Türkiye'de her yıl 145 bin kişiye kanser tanısı koyuyoruz. Şu an Türkiye'de 350 bin insan kanserle yaşıyor. Bu sayı artarsa cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünde 500 bin kişi kansere yakalanmış olacak. Bugün 140 bin kanserin 100 bini sigaradan kaynaklanıyor. Sigarayı yok ederek kanserlerin yarısını yok ederiz. Sigara içen biri hem kendisine hem çevresine zarar veriyor."

Türkiye'de 12 milyon çocuğun evlerinde sigaraya mazur kaldığını anlatan Tuncer, sözlerine şöyle devam etti: "11 milyon kişi de kamusal alanda sigaraya maruz kalıyor.

 

Sigara içen öğretmenlerin yüzde 90'ı, öğrencilerin yanında da sigara içiyor. Doktorların yüzde 85'i de çocukların yanında sigara içmeye devam ediyor. Kanser açısından Türkiye'nin en büyük şansı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Çünkü daha önce bu ülke herkesin önünde sigara içen başbakan ve sigara kanununu geri çeviren cumhurbaşkanı gördü. Ama sağolsun başbakanımız, tüm kabine üyelerine sigarayı bıraktırdı. Şu an sigara içen bakan yok. Siyasilerin bu konuda ön ayak olması çok güzel bir şey."

SİGARAYI BIRAKMADA CEZAYİR'DEN GERİYİZ
8 saniyede bir insanın sigaradan öldüğünü ifade eden Tuncer, Türkiye'de sigarayla ilişkin kanserden 100 bin ve yine sigarayla ilgili diğer hastalıklardan her yıl 200 bin kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Yani her yıl bir şehir nüfusunun yok olduğunu anlatan Tuncer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hergün 2 tane boing 737 uçağımız düşüyor. Türkiye'de hergün bir tsunami yaşanıyor. Ölen sayısı aşağı yukarı bunlar. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev alırken 9 bin kan kanserli çocuktan sadece 2'sinin ailesi sigara içmiyordu. Bugün sigara üretenler, sigara içenler insanlığa kastediyorlar. Toplum imha silahıdır sigara. 19 Mayıs'tan itibaren toplu yerlerde sigara içilemeyecek. Türkiye sigara bırakmada Cezayir'den daha kötü, Sudan'dan biraz daha iyi."

Türk halkının yeterince sebze tüketmedğini de belirten Tuncer, Türkiye'nin Avrupa'nın en şişman insan sayısında Yunanistan'ın ardından 2. olduğunu ifade etti. Son günlerde 3 çocuk tartışmaları olduğunu belirten Tuncer, "2030'dan sonra Türkiye'nin nüfusu yaşlı olacak. Biz halk olarak çok sigara içiyoruz. Her yıl 17 milyon paket sigara tüketiyoruz. Bunun maliyeti, Sağlık Bakanlığı bütçesinin 3,5- 4 katı. Ayrıca 1 milyar dolar kanser tedavisi için harcıyoruz" dedi.

ABD ve Avrupa'da kanser vakalarının azaldığını belirten Tuncer, kanser sayısının bizde yüzde 3 ile 6 oranında arttığını söyledi. Erken teşhisin çok önemli olduğunu anlatan Tuncer, şöyle konuştu: "Bazı kanser hastalığı erken tanıyla tamamen tedavi ediliyor. 49 yaşından sonra kadınlar 2 yılda bir momografi çektirirse, meme kanseri yok edilir. 35 yaşına gelmiş her kadın ömrü boyunca bir pasimil aldırırsa, bu hastalık da yüzde 80 yok ediliyor. 50 yaşın üstündeki erkek ve kadınlar dışkısında gizli kan
baktırsa, kalın bağırsak kanserini yok ediyoruz. Her yıl 50 bin kadın meme kanserine yakalanıyor. Bunların yüzde 80'inde geç kalınıyor. Bunun için açtığımz tarama merkezlerinde bir milyon kadını taradık. 2009'da tarama merkezi olmayan il kalmayacak. Meme, kalınbağırsak, rahim kanserini yok edeceğiz. Kısaca kansere yakalanmamak için bol sebze yiyin, sigara ve içkiden uzak durun. Erken tanı için testler yaptırın."

 


Beyaz peynir diş çürümelerini engelliyor

Yemeklerden sonra elma ve beyaz peynir tüketmenin diş çürümelerini engellediği belirtildi.

Diş Protez Uzmanı Dr. İlker Arslan, özellikle anne ve babaların çocuklarının önünde dişlerini fırçalayıp örnek olmaları gerektiğini söyleyerek, "Ağız, bütün vücudun giriş bölgesidir. Sağlığımızın başladığı yer ağzımızdır. Ağız sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor. Yemek sonrasında mutlaka dişlerimizin fırçalanması ve gargara yapılmasında fayda var. Özellikle yaz mevsimine girerken lifli meyveleri yemeliyiz. Anne ve babaların çocuklarının karşısında dişlerini fırçalamaları gerekiyor ki çocuklarımıza örnek olunsun" dedi. 

Diş fırçasının olmadığı zamanlarda çok asitli gıda tüketildiği yani kola gibi içecekler içildiğinde bir parça peynir yemenin dişlere faydalı olduğunu kaydeden Arslan, "Asitli içekler ve yiyecekler sonrasında bir parça beyaz peynir tüketmek, diş ağlığı için iyi olacaktır. Çünkü ağızda biriken asit ortamı daha bazik ortama çevrilecektir ve çürüme engellenecektir. Yine yemekten sonra yenilen bir elma, diş fırçası görevi yapacak ve dişin yüzeyindeki plağı temizleyecektir" diye konuştu.

Şehir su şebekesinde flor oranının net bilinmediği için çocuklara hekim kontrolünde florjel uygulaması yapılmasını tavsiye eden Dr. Arslan, "Çocuklarımıza 3-4 yaşından sonra periyodik olarak diş hekimi kontrolünde florjel uygulaması yapılmalı. Böylelikle dişin yapısı daha da güçlenecek ve diş çürükleri engellenecektir" dedi.

 


Günde 2 litre su içmenin faydasının kanıtı yok

image

Günde 2 litre su içmenin faydasının kanıtı yok

Yapılan yeni bir araştırma, çok su içmenin sağlığa faydalı olduğu yönünde hiçbir kanıt bulunmadığını ortaya koydu.

Araştırmacılar, sağlık için günde 8 bardak (2 litre) suya ihtiyaç bulunduğu yönündeki inancın "bir mit olduğunu" söyledi. Özellikle 1990'larda yaygınlaşan bu inanca göre, günde iki litre su tene iyi geliyor, kilo verilmesine ve vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor; bunun yanı sıra yeterli su içmeyenler sağlık problemleriyle
karşılaşabiliyor. Bu mitin yaygınlaşması, insanları susadıkları zaman su içmek yerine, gün boyunca ellerinde su şişesiyle dolaşmaya sevk etmişti.

Ancak, Pennsylvania Üniversitesinden Dr. Dan Negoianu ile Dr. Stanley Goldfarb'ın klinik çalışmaları tarayarak vardıkları sonuç, bu kadar çok su içmenin saptanmış herhangi bir yararı olmadığı yönünde. Bilim adamları, sıcak ve kuru havalarda su ihtiyacının arttığını, bazı hastalıklardan mustarip olanların fazla sıvıya ihtiyaç duyabileceğini, ancak "ortalama sağlıklıklı insanlar için böyle bir ihtiyaç bulunmadığını" belirtti.

Yeni araştırmaya göre, susuzluk derinin görünümünü değiştirebiliyor, ancak çok su içmenin deriyi güzelleştirdiğine dair klinik bir bulgu yok. Bunun yanı sıra bazı araştırmaların, fazla suyun böbreğin tuz ve üreyi vücuttan atmasına yardımcı olduğunu gösterse de bunun sağlığa ne gibi yararı olduğunu göstermekte başarısız kaldığı belirtildi. Daha çok su içmenin tokluk hissi yaratıp kilo vermeye yardımcı olduğu iddiasını da araştıran bilim adamları, bu konudaki araştırmaların da somut sonuca varmada başarısız olduğunu belirtti. Journal of the American Society of Nephrology'de yayımlanan araştırmada, "Genel olarak bu konuda kanıt yetersizliği söz konusu" denildi.

 


Tekstil sektöründe alerji riski yüksek

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte alerjik bulguların ortaya çıktığı, testil sektöründe çalışanlarda bu riskin daha yüksek olduğu belirtildi.

Denizli Devlet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Uğur Aktaş, bahar aylarında çiçeklerin açması, ot ve ağaç polenlerinin havaya karışmasıyla birçok kişide alerjik bulguların ortaya çıktığını, bunun da halk arasında "saman nezlesi" olarak bilinen alerjik nezle ile kendini belli ettiğini söyledi. Burunda kaşıntı, hapşırık, su gibi burun akıntısı, burunda tıkanıklık, gözlerde sulanma ve kızarıklık, baş ağrısı, yorgunluk gibi şikayetlerin alerjik nezlenin belirtileri olduğunu belirten Dr.Uğur Aktaş,
şöyle konuştu: "Alerjik nezle, bazı kişilerde sadece mevsimsel olabilirken bazı kişilerde sürekli hale dönebilir. Yani yaz, kış, bahar ayırmadan alerjik nezle türü de var. Buna birçok alerjik etken neden olabilir. Bu aylarda yapılacak iş, kişinin neye karşı alerjisi olduğunu bazı testlerle belirlemek ve özellikle bulgular iyice ilerlemeden anti alerjik tedaviye başlamaktır. Bu tedavide anti alerjik ilaçlar ve burun spreyleri kullanılır. Daha ileri alerji durumlarında yani tedaviye direnç olduğunda
immünolojik tedavi dediğimiz aşı yöntemine başvurulabilir. Ayrıca, sürekli alerjisi olan kişilerde bronşial astım riski vardır."

Uz.Dr. Aktaş ayrıca, alerjik nezlenin pamuk tozları ve ipliklere bağlı ortaya çıkabileceğini, tekstil kenti olan Denizli'de de bu durumun sıklıkla görüldüğünü belirtti. Tekstile bağlı alerjik nezle göstergesinin Denizli Devlet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Polikliniği'ne yapılan başvurular olduğunu ifade eden Aktaş, rüzgar ve tozun da alerjik nezleyi tetiklediğini söyledi. Özellikle tozlu ve rüzgarlı bir şehir olan Denizli'de yaşayanların bunu göz ardı etmemesi gerektiğini belirten Aktaş, alerjiye karşı
gerekli ilaçların kullanılıp doğaya öyle çıkılmasını önerdi.

 

 

SAĞLIK PERSONEL ATAMA DÜZENLEMESİ

 

Eşi ölen sözleşmeli sağlık personeli, müracaat etmesi halinde, durumuna uygun boş sözleşmeli sağlık personeli pozisyonlarına atanabilecek.

Sözleşmeli Sağlık Personeli Atama ve Nakil Yönetmeliği'nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yönetmeliğin 8. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde yapılan değişikliğe göre, eşi ölen sözleşmeli sağlık personeli, eşinin ölümünden itibaren 6 ay içerisinde müracaat etmesi halinde, durumuna uygun boş sözleşmeli sağlık personeli pozisyonlarına Merkez Sınav Kura Komisyonu kararı doğrultusunda ilgili İl Sınav ve Kura Komisyonu tarafından atanabilecek.

Aynı yönetmeliğin Geçici 2. maddesi de şu şekilde değiştirildi:
"Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce eşi ölmüş olan sözleşmeli sağlık personelinin, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde müracaat etmesi halinde nakilleri, 8. maddenin 1. fıkrasının (k) bendi hükümlerine göre yapılır."

 

Yonca Bayrak, 03.12.2007

 

AIDS'den KORUNMA YOLLARI

 

AIDS'in henüz tedavisi yok ama AIDS'ten korunmak kolay ve ucuz. Böyle olmasına karşın her gün 11.000 kişi AIDS'e yakalanıyor.

Başkent'teki "Farkında mısınız? AIDS Hala Var" buluşması ile bu riske dikkat çekildi.

AIDS hastalığına dikkat çekmek isteyenler, "Farkında mısınız? AIDS Hala Var" sloganı ile Başkent'teki Kuğulupark'ta buluştu.

AIDS Günü'nün bu yılki tema ise "Liderlik" idi. Yani AIDS konusunda tüm bireylerin insiyatifi ele alması.

Dünyada HIV ile enfekte olmuş milyonlarca kişi bulunurken, Türkiye'de bu rakam 2.711 kişi ile sınırlı. Ancak bu hastalığın tedavisi yok. Bu yüzden en iyi tedavi korunmak.

Cinsel yolla, kan ve kan ürünlerinin kullanımıyla bulaşan AIDS'ten korunmak hem ucuz hem de kolay.

Buluşmada, AIDS'in çok kolay bulaşan bir hastalık olmadığının altı çizilirken, hastalığa yakalanmış olanların dışlanmaması gerektiği de vurgulandı.

Buluşmada, AIDS hastalığını bilgilendirici broşürler de dağıtıldı.

 

Yonca Bayrak, 03.12.2007

ROBOT BÖCEK KALP AMELİYATI YAPIYOR

 

Amerikalı bilim adamları, kalp üzerinde yaşamsal ameliyatlar yapacak bir robot böcek geliştirdi.

İngiliz basınında çıkan habere göre, 2,5 cm uzunluğundaki "mini robo-cerrah" küçük bir operasyonla atmakta olan kalbe yerleştirildikten sonra iki emici ayağıyla kendisini organa bağlayacak.

Bir coystikle kontrol edilebilen ve ilaç enjekte edebilen ya da kalp cihazı (pili) yerleştirmek için kullanılabilen "robot kırkayak" adı da verilen mini robot Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh Üniversitesi'nde geliştirildi. 21.04.2007

 

 

TEHLİKELİ ÇİN MALLARI

 

Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, piyasalarda zararlı maddeler içeren malların son iki yılda iki katına çıktığı uyarısında bulunuldu.

Rapora göre kullanımı halinde insanlara zarar veren mallar arasında, oyuncak, mikrodalga fırın, saç kurutma makinası, elektrikli aletler ve spor ayakkabıları da yer alıyor.

Raporda, AB ülkelerinde ihbar edilen tehlikeli ürün sayısı 2004 yılında 388 iken, geçen yıl 924'e çıktığı, bu ürünlerin de yarısının Çin menşeli olduğu kaydedildi.

Komisyon raporunda, zararlı ürünlerin çocuklarda nefes tıkanmasına, büyüklerde elektrik çarpması, yanık, kimyasal zehirlenme gibi sağlık sorunlarına yol açtığına da dikkat çekildi.

21.04.2007

 

FIV VİRÜSLÜ KEDİLER

 

İnsanlarda AIDS'e yol açan HIV (Human Immodeficiency Virus) ile aynı aileden gelen ve sadece kedilerde görülen FIV'in (Feline Immodeficiency Virus), özellikle sokakta yaşayan kedilerde giderek yaygınlaştığı bildirildi.

Dünyada 1987 yılından beri bilinen ve çeşitli araştırmalara göre, insanlar için risk oluşturmadığı belirtilen FIV'in, kedilerde ısırma ya da çiftleşme yoluyla geçen, bağışıklık sisteminde tahribat yaratan öldürücü bir virüs olduğu bildirildi.

İzmir Veteriner Hekimler Odası Başkanı Serdar Aktop, retrovirüs olarak adlandırılan hastalığın, kedilerin bağışıklık sistemine saldırarak, bir süre sonra kansere yol açtığını bildirdi.

Kedi AIDS'inin, diğer memeli hayvanlara ya da insanlara geçtiğine ilişkin bir kanıtın bulunmadığını ifade eden Aktop, bu hastalığa yakalanan kedilerin lenf kanserine yakalanma olasılığının, diğerlerine oranla 5 kat fazla olduğunu ifade etti.

Mevcut kedilerin yüzde 30'unu etkilediği sanılan hastalığın çiftleşme veya ısırma yoluyla geçtiğini bildiren Aktop, FİV'in kediden kediye bulaşmasını önleyecek en radikal çözümün kısırlaştırmadan geçtiğini söyledi.

Aktop, hastalığa yakalandığı tespit edilen kedileri besleyen ailelere, "Kesinlikle kedilerinizi sokağa bırakmayın. Hayvanı stresten uzak tutun ve veteriner denetiminde bağışıklığı güçlendiren ilaçlar kullanmasını sağlayın" dedi.

"AIDS'le Aynı Aileden"
Veteriner Hekim Rauf Tünay ise sadece kedilerde görülen bu viral hastalığın, kedi lösemisi veya insan HIV virüsüne eşdeğer olduğunu, aynı şekilde bağışıklık sistemine saldırarak, ciddi sağlık sorunları meydana getirdiğini belirtti.

FIV'in dünyada ilk olarak 1987 yılında tespit edildiğini, ancak daha önce de var olduğunun sanıldığını ifade eden Tünay, bu virüsün insanlar için risk oluşturmadığını bildirdi.

"FIV'li Kedi Evleri Var"
Yurt dışındaki bazı ülkelerde, özellikle Danimarka'da sadece bu hastalığa yakalanan kedilerin kabul edildiği FIV'li kedi evlerinin bulunduğunu belirten Rauf Tünay, "Orada 10-12 yıl boyunca yaşamış olan hastalıklı kediler var" dedi.

Tünay, ABD'de yapılan araştırmada, bu ülkedeki kedilerin yüzde 8-10'unda FIV bulunduğunun belirlendiğini, ancak Türkiye'de böyle bir çalışmanın olmadığını bildirdi. Ortağı olduğu hayvan hastanesine son 1 yıl içinde 80-90 vaka geldiğini bildiren Tünay, bunların yarısının son aşamada olduğunu, hala tedavisi süren 20 kadar kedinin bulunduğunu söyledi.

Hastalıktan korunmanın aşı ile mümkün olduğunu, ancak virüsü aldıktan sonra kedinin iyi bakım ve beslenme ile uzun yıllar konforlu bir yaşam sürmesinin sağlanabileceğini ifade eden Tünay, "Hastalığın spesifik bir ilacı yok" dedi.

 

  SAHTE İLAÇ OPERASYONU

 

İstanbul'da, kullanım sürüleri geçmiş ilaçları sattıkları ve sahte ilaç kupürü düzenleyerek haksız kazanç sağladıkları öne sürülen 23 eczacı gözaltına alındı.Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Bakırköy, Büyükçekmece, Zeytinburnu, Kadıköy ve Maltepe'deki toplam 20 eczaneye eş zamanlı operasyon düzenledi.

Operasyonda, 7'si kadın 23 eczacı gözaltına alındı

Bu kişilerin, kullanım süreleri geçmiş ilaçları yeni tarihli kutular içerisinde sattıkları ve sahte ilaç kupürü hazırlayarak sağlık kurumları ve SSK'dan yüklü miktarda para aldıkları öne sürüldü.

Aynı çalışma kapsamında daha önceki operasyonlarda gözaltına alınan 4'ü kadın 15 eczacının, sevk edildikleri mahkemelerce serbest bırakıldıkları öğrenildi. 21.04.2007

 

 

YEŞİL KART

 

Ankara'da yalan beyanla yeşil kart alan yaklaşık 18 bin kişi tespit edildi.

Yeşil kart yüzsüzleri arasında birden fazla evi ve arabası olan hatta son model arabalara binenlere bile rastlandı.

Maliye Bakanlığı Muhasebat Kontrolörleri, pilot bölge olarak seçtikleri başkentte geniş çaplı yeşil kart denetimi yaptı.

220 bin yeşil kartlının bulunduğu Ankara'da, 17 bin 638 yeşil kart sahibinin, ekonomik açıdan çok iyi durumda olduğu ve yeşil kart sistemini suistimal ettiği belirlendi.

Bu kişilerin aileleri de dikkate alındığında, haksız yere yeşil kart kullananların 40-50 binleri bulabileceği tahmin ediliyor.

Denetim sonucunda, Ankara'da yalan beyanla yeşil kart alanların 2 bin 600'ünün, bir ile 4 arasında gayrimenkulü bulunduğu saptandı.

5 bin 200 kişinin bir veya birden fazla taşıtı olduğu anlaşıldı. Hatta bunlar arasında son model araçların da bulunduğu görüldü.

Muhasebat Kontrolörleri, başkentin ardından İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Gaziantep'te de yeşil kart denetimlerine başladı.

17.04.2007

 

SAĞLIK RAPORU ALMAK KOLAYLAŞACAK

 

Sağlık Raporu almak kolaylaştırılıyor. Kurul Raporu yerine, sadece sağlık raporu almak yeterli olacak.

Meclis Başkanlığına sunulan kanun tasarısı, Sağlık kurulu raporlarının sağlık raporuna dönüştürülmesini ve Resmi ya da özel sağlık raporu ayrımına da son verilmesini öngörüyor.

13.04.2007

 

RİZE'DE KOYUN ÇİÇEĞİ HASTALIĞI

 

Rize'de "koyun çiçeği" hastalığı yüzünden 160 küçükbaş hayvan telef oldu.

Pehlivantaşı mahallesindeki koyun ölümlerinin "koyun çiçeği" hastalığından kaynaklandığının belirlenmesi üzerine mahallede karantina tedbirlerinin uygulanmasına başlandı.

Tarım İl Müdürlüğü yetkilileri, sağlıklı koyunlara aşı ve vitamin takviyesi yapıldığını, yörede 20 yıl aradan sonra ilk kez görülen hastalığın çevreye yayılmaması için gerekli önlemlerin alındığını bildirdi.

 

13.04.2007

 

ABD SENATOSU KÖK HÜCRE ÇALIŞMALARINI KABUL ETTİ

 

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Senato kök hücre araştırmalarını teşvik eden kanun tasarısını kabul etti.

 

Amerikan Başkanı George Bush ise, "Yasa önüme gelirse veto ederim" dedi.

34'e karşı 63 oyla kabul edilen yasa tasarısı, Bush yönetiminin iş başına gelir gelmez kök hücre araştırmalarına getirdiği kısıtlamaların kaldırılmasını öngörüyor.

Tasarının kabulü üzerine yazılı açıklama yapan Bush, "Bu tasarı, benim ve birçok insanın endişe verici bulduğumuz ahlaki sınırı aşıyor. Tasarı, Kongre'nin yasal prosedürü sonunda masama gelirse, veto ederim" ifadesini kullandı.

Bilim dünyası, cenin kök hücrelerine ilişkin araştırmalara getirilen Bush kısıtlamalarının bir an evvel kalkmasını bekliyor.


Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu geçen seneki Kongre, benzer bir yasa tasarısını kabul etmiş, Bush da "ceninin hayat hakkı" adına ilk veto hakkını kullanmıştı.

 

13.04.2007

 

DÜNYA'DAKİ CANLI TÜRLERİNİN SAYISI

 

Bilim adamlarının yeryüzündeki tüm canlı türlerini listeleme çalışmalarının altıncı yılında türlerin sayısı 1 milyonu geçti.

Araştırmacıların yayımladığı raporda, bugüne kadar listelenen türlerin sayısının 1 milyon 9'a ulaştığı belirtildi.

Tüm dünyadan 3 bin biyologun yer aldığı projenin 2011'de tamamlanması ve türlerin sayısının 1,75 milyona ulaşması bekleniyor.

Listede hayvanlardan bitkilere, küften mikroorganizmalara kadar bilinen her canlı organizma türü bulunacak.

08.04.2007

 

 

KUŞ CENNETİ TÜRKİYE

 

Bu yıl 87 alanda, 95 farklı türden yaklaşık 1 milyon 629 bin su kuşunun üreme ya da konaklama amaçlı olarak Türkiye'de kışladığı bildirildi.

Doğa Derneği'nden yapılan açıklamada, dernek ile kuş gözlem topluluklarının, Türkiye'deki su kuşlarını saydıkları belirtilerek, sayımın su kuşu nüfusunu belirlemek ve kuş gribi izleme çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla yapıldığı kaydedildi.

Açıklamada, Doğa Derneği'nin kış boyu yaptığı su kuşu sayımlarını, Hollanda'nın Ankara Büyükelçiliği, Tarım Doğa ve Gıda Kalitesi Ofisi, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün desteğiyle gerçekleştirdiği vurgulandı.

Ülke genelinde 20'yi aşkın kuş gözlem topluluğu, 120'den fazla deneyimli kuş gözlemcisi, konuyla ilgili üniversiteler ve yerel sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla, toplam 87 sulak alanda sayımların gerçekleştirildiği kaydedildi.

Çalışmanın gerçekleştirildiği alan sayısının, Türkiye'nin su kuşu sayımları tarihinde kaydedilen en yüksek sayı olduğu vurgulanan açıklamada, çalışma sonucunda 87 alanda, 95 farklı türden yaklaşık 1 milyon 629 bin su kuşunun Türkiye'de kışladığının belirlendiği ifade edildi.

En Fazla Kuş Beyşehir Gölü'nde
Açıklamada, en fazla su kuşunun sayıldığı alanın, 263 bin su kuşuyla Beyşehir Gölü olduğu, bunu 148 bin su kuşuyla Eğirdir, 122 bin su kuşuyla Burdur göllerinin takip ettiği kaydedildi.

Bu sayımların Türkiye'de yaklaşık 20 yıldır düzenli olarak gerçekleştirildiği de belirtildi.

08.04.2007

 

 

TEMİZ HAVA YASASI


ABD'de Yüksek Mahkeme, Bush yönetimine çevre uyarısı yaptı.

Amerikan Yüksek Mahkemesi, 12 eyalet ile çevre örgütlerinin Amerikan Çevre Kurumu aleyhine açtıkları davayı karara bağladı. Mahkeme, Çevre Kurumu'nun taşıtlardan yayılan eksoz dumanına sınırlama getirme yetkisi olduğuna hükmetti.

Bush yönetimi yıllardır, taşıtlardan yayılan karbondioksit gazını sınırlandırma yetkisi bulunmadığını savunarak, çevre konusunda herhangi bir adım atmıyordu.

Yüksek Mahkeme, mevcut "temiz hava yasasının", bu yetkiyi içerdiğini, Çevre Koruma Kurumu'nun bu konuda önlem alması gerektiğini bildirdi.

ABD'de 12 eyalet, belli oranın üzerinde eksoz gazı yaymayan araçların trafiğe çıkmasına izin vermeyi planlıyor.

Taşıtlardan yayılan karbondioksit gazına sınırlandırma getirilmesine, otomobil şirketleri sert tepki gösteriyor.

Bilimadamları, karbon türevi gazları, küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin başlıca sebebi olarak görüyor.

04.04.2007

 

ÇİN'DE PANDA KORUMASI

 

Çin, titizlikleriyle tanınan pandaları korumak için Siçuan bölgesinde çevreyi kirleten fabrikaları kapatıyor.

China Daily gazetesinin haberine göre, 1869'da Fransız misyoner Armand David tarafından pandaların ilk görüldüğü Ya'an'da yerel hükümet, pandaları korumaya yardımcı olmak için çevreyi kirleten bazı fabrikaları kapattı ve diğerlerini de atıklarını temizlemeleri yolunda uyardı.

Yerel hükümetin geçen birkaç yıl içinde pandaların sağlığı için yaklaşık 30 işletmeyi kapattığı belirtildi.

Milli hazine olarak görülen dev pandaların korunması için her türlü önlemin alındığı Çin'de Siçuan, Şaanksi ve Gansu bölgelerinde yaklaşık 1000 panda yaşıyor.

 

28.03.2007

 

KÖK HÜCRE

 

Tıpta büyük gelişmeler vaad eden kök hücre çalışmalarında hızlı gelişmeler sağlanıyor.

Araştırmacılar, yetişkinlerden alınan kök hücrelerle, hasar gören kalbin tedavisi konusunda iki yöntem geliştirdi.

Kök hücre, insan vücudunda her türlü organ hücresine dönüşebilen temel hücre sistemi. Kök hücre, tıpta, organlarda zedelenme veya onarım için başvurulan ana kaynak olarak görülüyor.

ABD'nin New Orleans kentinde toplanan Amerikan Kardiyoloji Kongresi'nde araştırmacılar, yetişkinlerden alınan kök hücrelerle hasar gören kalbin tedavisi konusunda geliştirilen iki yeni yöntemi açıkladı.

Yöntemlerden birinde yetişkinlerden alınan ilik kök hücreler, miyokard enfarktüsü sonucu hasar gören kalp kaslarının 6 ay süren bir tedavi sonunda onarılmasına yardımcı oldu.

Kalp krizi geçirdikten 10 gün sonra hastalara damardan verilen kök hücrelerin, kalp-damar sistemi ile akciğerlerin onarım çalışmasına yardımcı olduğu belirlendi.

İkinci yöntemde ise değişik kaslardan alınan kök hücreler, kalbin zarar gören iç duvarlarına yerleştirildi.

Enfarktüs yüzünden kalpleri zayıflayan 23 hastada denenen bu yöntemle 6 ay sonunda iç duvarlarda iyileşme görüldü.

Araştırmacılar, bu yöntemlerin daha etkin hale getirilebileceğini vurguladı.

28.03.2007

 

 

ONKOLOJİ UZMAN SAYISI AZ

 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'de tıbbi onkoloji uzmanı sayısının yetersiz olduğunu bildirdi.

Kocaeli'nde incelemelerde bulunan Akdağ, "Onkoloji ünitesinde hekim sıkıntısı olup olmadığına" ilişkin soruyu yanıtladı.

Akdağ, şunları söyledi:
"Türkiye'de tıbbi onkoloji uzmanı sayısı çok az, bir elin parmakları kadar... Tıbbi onkoloji Avrupa'da da çok gelişmiş bir alan değil. Herkes, her branş kendi onkolojisini yapıyor. Ürolog ürolojinin onkolojisini yapıyor, kadın doğumcu kadın doğumununkini yapıyor. Biraz zamanla gelişecek bir şey."

 

28.03.2007

 

 

KUŞ GRİBİ

 

Kuş gribi tüm yönleriyle Antalya'da düzenlenen bir toplantıda masaya yatırıldı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyanın çeşitli yerlerinde kuş gribi vakalarını tedavi eden uzmanları biraraya getirdi.

Toplantıya 12 ülkeden 100 uzman katılıyor.

"Dünyaya Örnek Bir Çalışma Yaptık"
DSÖ Türkiye Ofisi Başkanı Mehmet Kontaş, "Türkiye 2006 yılında yaşamış olduğu salgın olayıyla önemli bir sınavdan geçti. Sağlık alanında ve dünya ülkelerine örnek olabilecek bir çalışma yapıldı. Türkiye'de gerek çalışmanın bilimsel temelleri gerekse Sağlık Bakanlığı'nın paylaşımcı yaklaşımı DSÖ nezdinde bütün ülkelere örnek gösteriliyor" dedi.

Toplantıda, uzmanlar, kuş gribiyle mücadeledeki tecrübelerini paylaşıyor.

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Yardımcısı Dr. Hasan Irmak, ise, "Kuş gribi insan vakalarının olduğunda klinik olarak insanlarda neler görülüyor hangi hastalık tabloları ortaya çıkıyor. Onların teşhisi, tedavisi, ilaçlar, yöntemler, yeni aşı geliştirme çalışmaları ile ilgili bilgiler veriliyor" diye konuştu.

Uzmanların toplantısı üç gün sürecek.

23.03.2007

 

ALERJİK HASTALIKLAR

 

Burunda kaşıntı, gözlerde yanma ve batma, hapşırık krizleri... Baharla birlikte yineleyen bu tür şikayetler, alerjik hastalıkların habercisi.

Alerjik hastalıklar ise ileri aşamalarda astıma dönüşüyor.

Uzmanlar, özellikle çocukların korunması için anne-babaları uyarıyor.

Polenler, ev tozları, küf mantarları, kedi köpek tüyü gibi maddeler, hastalığın nedenleri arasında.

Allerjik hastalıkların sebepleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, kişinin genetik yapısı ile çevre arasındaki etkileşimin rol oynadığı düşünülüyor.

Bu nedenle de birçok alerjik hastalık bahar aylarında artış gösteriyor. Saman nezlesi gibi alerjik hastalıklar, özellikle Nisan-Haziran ayları arasında daha sık görülüyor.

Korunmak için sorumlu etken maddenin belirlenerek ondan uzak durulması önemli...

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Esen Demir, hastalığa karşı alınacak önlemler konusunda şunları söyledi: "Örneğin dışarıya çıktıktan sonra eve gelip bir duş almak, kıyafetleri çıkarıp ev dışında bulundurmak, polenlerin en yoğun olduğu sabaha karşı pencerleri kapalı tutmak gibi önlemler yapabileceğimiz önlemler."

Ancak, özellikle çocukların korunması o kadar kolay değil. Bu nedenle, çocuklarda erken teşhisle ilaçlı tedaviye başlanması gerekiyor. Şikayetlerin devamında ise aşı tedavisine başlanıyor.

Prof. Esen Demir: "İmmünoterapi dediğimiz aşı tedavisi var. Onu yapıyoruz ve baskılamaya çalışıyoruz kişinin alerjik yapısını. Örneğin alerjik nezle olan bir kişinin ilerki dönemlerde astıma ilerleyişini engelliyor veya yeni maddelere karşı duyarlılık kazanmasını engelliyor." şeklinde konuştu.

 

20.03.2007

 

Yeni Tıp Fakülteleri Açılmalı

 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hekim açığının kapatılması için yeni tıp fakültelerinin açılması gerektiğini yineledi.

Recep Akdağ, Yozgat'ta yaptığı açıklamada, Türkiye'de hekim açığı bulunduğunu belirtti.

Bu açığın, açılacak yeni tıp fakülteleri ile giderilebileceğini kaydeden Akdağ, Yüksek

Öğretim Kurumu'nu (YÖK), yeni tıp fakülteleri açmaya çağırdı.

 

 

 

18.03.2007

 

Hastaları görmeden ya da muayene etmeden ilaç yazan bir doktor hakkında, 4 yıl 6 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Emekli Sandığı'nın başvurusu üzerine, Bostancı Sağlık Ocağında bir süre görev yapan Dr. Süheyla Dinçer hakkında, Ankara 9'uncu Asliye Ceza Mahkemesinde dava açtı.

İddianamede, doktorun, bazı hastaları görmeden ya da muayene etmeden reçete düzenlediği iddia edildi.

Dr. Dinçer'in "görevi kötüye kullanmak" ve bu suçu birden fazla işlemekten 1 yıl 2 aydan, 4 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.07.03.2007

 

 

 

 

Hapishanelerdeki Aşağılama, Fiziksel İşkenceden Daha Sarsıcı

 

ABD'de yayımlanan bir araştırma, Irak'taki Ebu Garib ya da Küba'daki Guantanamo cezaevlerinde ABD güçlerinin tutuklulara uyguladığı kimi aşağılama ve manipülasyon tekniklerinin fiziksel işkence kadar sarsıcı olduğunu ortaya koydu.

İngiliz doktorlar, araştırma için eski Yugoslavya'daki savaş sırasında işkence görmüş 279 kişiyle görüştü.

Yüzde 86'sı erkek, 40 yaşlarındaki bu kişilerden savaşa bağlı 54 ruhsal şok nedeni ve maruz kalabilecekleri 46 işkence türüne ilişkin sorular soruldu.

Araştırmanın başında bulunan Londra'daki King's College'de görev yapan Türk doktor Murat Başoğlu, bu kişilerin 4'te 3'ünün, yaşamlarının bir döneminde fiziksel yada psikolojik işkencenin neden olduğu travma yaşadığını, yüzde 55'inin ise araştırma boyunca bile travma geçirdiğini söyledi.

Amerikan Genel Psikiyatri Arşivi dergisinin mart ayı sayısında yer alan araştırma, ABD'nin Irak, Afganistan, Guantanamo'daki hapishanelerinde ve Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü CIA'in gizli cezaevlerinde, sorgulama sırasında ruhsal işkence teknikleri uyguladığı iddialarının ardından yapıldı.

Washington yönetimi, işkence yapıldığı yönündeki suçlamaları reddetmiş ancak "alternatif" tekniklere başvurduğunu kabullenmişti. 07.03.2007

 

Japonya'nın Kobe Üniversitesinden Profesör Haku Hotta ve ekibinin geliştirdiği ilacın, laboratuvar ortamında, SSPE (Subakut Sklerozan Panensefalit) virüsü bulaştırılmış beyin hücreleri üzerinde uygulandığı ve etkili olduğu bildirildi.

SSPE Hastaları Yardımlaşma Dayanışma ve Yaşatma Derneği Başkanı Cengiz Kara, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Japonya'nın Kobe Üniversitesinde görev yapan Profesör Haku Hotta'nın ekibiyle birlikte yaptığı çalışmalarla SSPE virüsüne karşı önemli bir gelişme kaydettiğini söyledi.
Kara, Hotta ve ekibinin geliştirdiği ilacı, laboratuvar ortamında SSPE virüsüne bulaştırılmış beyin hücrelerinde uyguladığını ve etkili olduğunu öğrendiklerini belirterek, "Bu ilacın geliştirilmesi yönünde çok önemli ve umut verici bir gelişme. Bugüne kadarki çalışmaların içinde en başarılı olanı" dedi.
İlacın şu anda gerek etik gerekse kanuni olarak insan üzerinde uygulanamadığını ifade eden Kara, şunları söyledi:
"İlacın henüz insan üzerinde emniyetli olarak uygulanabilmesi için önce hayvanlar üzerinde denenmesi, akabinde insana uygun ilaç geliştirilmesi ve klinik deneyler yapılması için ilaç firmaları ile çalışmalar gerekiyor. Gene de ilacın geliştirilmesi yönünde çok önemli bir gelişme."
Cengiz Kara, bu gelişme üzerine Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği ile Sağlık Bakanlığına çalışmalara destek verilmesi için başvuruda bulunduklarını ve cevap beklediklerini söyledi.

SSPE Nedir?
SSPE, kızamığa karşı aşılanmamış, aşılandığı halde yeterli bağışıklık düzeyine ulaşmamış veya aşılanmadan önce kızamık geçirmiş çocuklarda ortaya çıkıyor.
Kızamık geçirildikten sonra beyne yerleşebilen virüsün neden olduğu bir merkezi sinir sistemi hastalığı olan SSPE'nin kesin tedavisi bulunmuyor.
Hastalık, ancak virüsün yayılmasını geciktiren ilaçlarla kontrol altına alınabiliyor. Hastalığın neden olduğu etkiler beyinde ortaya çıkıyor. Hastalarda sırasıyla spastiklik, koma ve 6 ile 12 ay içinde ölümle sonuçlanan ilerlemeli beyin işlevi kaybı görülüyor.
Hastalığın belirtileri, hafıza kaybı, uyarılara yanıt vermede bozukluk, nöbet, istemsiz kas hareketleri ve/veya davranış değişiklikleri olarak ortaya çıkıyor. 06.03.2007

Meclis Çocuklarda ve Gençlerde Şiddeti Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara'dan medyaya çağrı: "Medya, çocuk ruh sağlığını koruyucu ve toplumun hassasiyetlerini gözetici yayın yapmalı."

Halide İncekara yaptığı yazılı açıklamada, Şanlıurfa'da ilköğretim öğrencisi 12 yaşındaki bir kız çocuğunun, televizyon programında izlediği intihar olayını kendi üzerinde uygulayarak hayatını kaybettiğini hatırlattı.
Komisyonun araştırmaları sonucunda, özellikle çocukların, izlediği yayınlardan etkinlendikleri ve ekranda gördükleri yanlış unsurları model aldıklarının ortaya çıktığını kaydeden İncekara, televizyonda izlenen cinli, büyücülü dizi ve filmlerin, her yaşta insanı doğaüstü yollarla sorunlarını çözmek gibi bir kolaycılığa ve tembelliğe ittiğini belirtti.
İncekara, televizyondaki dizi, film ve programların çocuk ruh sağlığını etkileyen unsurlara karşı etkili biçimde denetlenmediğini ve toplum hassasiyetlerine özen gösterilmediğini belirterek, daha özenli yayın yapmaları konusunda medyaya çağrıda bulundu.06.03.2007

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uzmanları, gelecek hafta toplanarak sünnetin AIDS riskini azaltıp azaltmadığına karar verecek.

İsviçre'nin Montrö kentinde 6 Mart'ta düzenlenecek toplantıya katılacak doktorlar, sünnetin yararına ilişkin üç raporu ele alacak.
İngiliz tıp dergisi The Lancet'te Şubat sonunda yayınlanan makalelerde, Kenya ve Uganda'da yürütülen 2 araştırmanın, sünnetin AIDS riskini yarı yarıya azalttığını gösterdiği öne sürülmüştü.
İki araştırma, daha önce Güney Afrika'da yapılan benzer bir araştırmayı doğruluyordu. Uzmanlar, bu araştırmaları ele alarak, sünneti tavsiye edip etmemeye karar verecek.04.03.2007

Tüm dünyada şişmanlık ve kilo fazlalığı katlanarak artıyor. Herkes kendince kilolarından kurtulmak için farklı yöntemler deniyor.

Kimi daha çok spor yapıyor kimi bu uğurda bıçak altına yatıyor. Son dönemlerde başvurulan yöntemlerden biri de zayıflama ilaçları.
Reçetesiz, tezgah üstünde satılan bu tür ilaçların kullanımı giderek artıyor. Bu ilaçlardan bazıları yağı bağırsakta emerek bazıları da tokluk hissi vererek zayıflatıyor. Uzmanlar, bu tür ilaçların yan etkilerine dikkat çekiyor.
Söz konusu yan etkilere ilişkin bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Endokrin Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Dağdelen, "Kişilik bozuklukları olabilir. Kan basıncı yükselebilir, kalpte ve akciğer yatağında sorunlar gibi yan etkileri var" diye konuştu.

"Zayıflama İlaçlarını Kimler Kullanabilir?"
Uzmanlar, 18 yaşın altındakiler ile özellikle liseli kızlar arasında yaygınlaşan yememe hastalığına yakalanmış olanlarda zayıflama ilaçlarının kesinlikle kullanılmamasını öneriyor.
Aslında en önemli kural, ciddi yan etkileri olan bu ilaçların mutlaka doktor kontrolünde alınması gerekliliği.
Dağdelen, "Şişmanlık tedavisi için seçenek çok, kim için hangi tedavi yararlı olacak, buna karar verecek kişi doktordur" diye konuştu.

 

Biyolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik nedenlerden dolayı AIDS'in kadınları daha çok etkilediği bildirildi.

Konuya ilişkin bilgi veren Ege Üniversitesi İzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Birsen Karaca Saydam, bir toplumda cinsiyet ayrımcılığı ne kadar fazla ve kadının sosyal konumu ne kadar düşük ise AIDS'in olumsuz etkilerinin o kadar ağırlaştığını bildirdi.
Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin daha eşit olması ve kadınların güçlendirilmelerinin, AIDS'in yaygınlaşmasını önleme ve kadınları bu hastalıkla baş edebilecek duruma getirme çabaları açısından yaşamsal önem taşıdığını ifade eden Saydam, "Kadının ve erkeğin statüsündeki yapısal eşitsizlikler sonucunda, kadınların enfeksiyonu önleyici girişimlerde bulunmaları güçleşmekte, bu durum AIDS'in sonuçlarını daha da ağırlaştırmaktadır" dedi.

"Cinsiyet Eşitsizliği AIDS'i Körüklüyor"
Saydam, yerleşik ve köklü toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin HIV/AIDS'i körüklediğini kaydederek, şöyle devam etti:
"AIDS hastalarına bakma sorumluluğu daha çok kadınların üzerine yıkılmakta, buna karşın evlerinden atılanlar, sağlık kuruluşlarından geri çevrilenler de yine kadınlar olmaktadır. Maddi olanaklara erişimi de çok sınırlı olan kadınların yaşamak için fazla seçenekleri kalmamaktadır. Bu nedenle AIDS'in yaygın olduğu topluluklarda, geçinmek için seks sıradan bir eylem durumuna gelmekte, bu da hastalığın daha da yaygınlaşmasına yol açmaktadır." 04.03.2007

Türk Tabipleri Birliği ; 'Sağlık ocaklarımızdan vazgeçmeyeceğiz, aile hekimliğine son'

Türk Tabipleri Birliği (TTB), ülke çapında "Beyaz Eylemler" başlattı.

Ankara ve İstanbul'da yapılan eylemlerde, "Sağlık Ocaklarımızdan Vazgeçmeyeceğiz, Aile Hekimliğine Son" dendi.
Sağlık çalışanlarının 15 gün sürecek "Beyaz Eylemler"i, Hükümetin "sağlıkta dönüşüm" adı altında yapmak istediği düzenlemeleri hedef alıyor.
İstanbul'daki eylemde konuşan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Gencay Gürsoy, "Sağlığı piyasalaştıracak düzenlemenin temel felsefesine karşıyız" diye konuştu.
Ankara Tabipler Odası Genel Sekreteri Ercan Yavuz ise sağlık ocaklarının kapatılarak yerine getirilmesi düşünülen aile hekimliği sisteminin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi anlamına geldiğini savundu.02.03.2007

Birleşmiş Milletler'e sunulan iklim raporunda, ortalama sıcaklığının 2 derece daha artması halinde kritik eşiğin aşılacağı ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar meydana geleceği vurgulandı.


Birleşmiş Milletler'in isteği üzerine hazırlanan iklim raporuna göre, ortalama sıcaklığın 2 santigrat derece daha artması, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacak. Böylece kritik eşik aşılmış olacak.
Değişik ülkelerden bilimadamlarının katkılarıyla hazırlanan raporda, küresel ısınmanın denizlerin yükselmesi, felaketlerin sıklığının ve şiddetinin artması, hastalıkların yaygınlaşması, tarımda, balıkçılıkta ürün azalması gibi sonuçlara yol açacağı vurgulanıyor.
Uzmanlar, hükümetlere, temiz enerji kaynaklarına geçişi ve fosil kökenli yakıtlardan uzaklaşmayı teşvik etmeleri çağrısında bulundu.
Sera gazları salınımını önleyecek teknolojiler geliştirilene kadar, kömürle çalışan termik santralların inşaatına ara verilmesi gerektiği vurgulandı.
Dünyanın en büyük sera gazı üreticisi Amerika Birleşik Devletleri'nin, 10 yıl içinde kömürle çalışan 159 elektrik santralı inşa etmeyi planladığı bildiriliyor.
İklim değişikliğinin yol açtığı zararların geçen yıl milyonlarca dolara ulaştığını kaydeden uzmanlar, küresel ısınma sonucu çevre mültecilerinin sayısının da hızla artacağına dikkat çekti.
2050 yılında, küresel ısınmanın yaklaşık 150 milyon kişiyi çevre mültecisi durumuna düşüreceği tahmin ediliyor. 02.03.2007

Uzmanlar, yaşam kalitesinin artmasına paralel orta yaş sınırının 60'a yaklaştığını ifade ediyor.

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Emin Erdal, tıptaki gelişmeler, çevre koşullarının iyileşmesi, yaşam şartlarının kolaylaşması gibi birçok etkenin dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ortalama yaşam süresini uzattığını belirtti.
Geçmişte, hastalıklara karşı çaresizlik, ilacın bulunmaması ve yaşam koşullarındaki olumsuzluklar gibi nedenlerin ömrü kısalttığını anımsatan Erdal, "Bugün tedavisi son derece basit olan hastalıklar geçmişte salgınlarla yüzlerce insanı öldürebiliyordu" dedi.
"Orta Yaş Sınırı 60'a Dayandı"
Erdal, tarih öncesi 30, 1940'lı yıllarda 48, 1970'li yıllarda 65, günümüzde 70'i geçtiği belirtilen ortalama yaşamın, 3000 yılında 120 olacağının tahmin edildiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Genetik bilimindeki gelişmeler, tıptaki yeni tedavi yöntemleri ve yaşam kalitesinin artması genç, orta yaşlı ve yaşlı tanımlamasını da değiştirdi. Günümüzde artık, orta yaş sınırı 60'a dayandı. Geçmişte şarkılara bile konu olan 'yaş 35 yolun yarısı' kavramı da geçerliliğini yitirdi. 45 yaşa kadar genç, 60 yaşa kadar orta yaş tanımlaması daha doğru. Bir kişiye 'yaşlı' denilebilmesi için ise 60 yaşını geçmesi gerektiği kanaatindeyim."
130 Yaşına Kadar Yaşam
Prof. Dr. Erdal, bazı genlerin insanların yaşamını uzattığı ile ilgili çeşitli bilimsel araştırmalar da yapıldığını, özellikle hücre yaşlanmasında rol oynayan kromozomların belirlendiğini ve bu kayıpların önlenmesi için çalışmaların yapıldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Ancak, tüm bu çalışmalar belirli düzeyde kalabiliyor. Çünkü, yasal ve etik sorunlar var. Bunlar olmasa hücre yaşlanmasında rol oynayan kromozomlar sayesinde 120-130 yaşına kadar ömrü uzatmak mümkün olur. Ancak, embriyo üzerinde doğrudan çalışmak hem etik hem yasal olarak mümkün değil. Öyle inanıyorum ki izin verilse daha uzun yaşayacak olan çeşitli genetik özelliklere sahip insanlar olabilir."
Erdal, tedavi yöntemlerindeki gelişim ömrü uzatırken, kozmetik ürünler ve estetik cerrahinin ise uzayan ömrü güzelleştirdiğini kaydetti.
"30'lu Yaşlarda Çocuk Ruhlu Gençler Var"
Ergenlik dönemine iyi beslenme nedeniyle çocukların daha erken yaşlarda girmesine de dikkati çeken Erdal, "Henüz 10-12 yaşlarında olmasına karşın karşımıza genç görünümlü çocuklar da çıkmaya başladı. Ancak kolay yaşam nedeniyle sorumluluğu ilerleyen yaşlarda almaları, 30'lu yaşlarda bile çocuk ruhlu gençlerle karşılaşmamıza yol açıyor" dedi. 02.03.2007

 

SAĞLIK KURULUŞLARI

Aile Planlama Merkezleri | Akupunktur Merkezleri | Alternatif Tıp Merkezleri | Ambulanslar | Baş Ağrısı Merkezleri | Beyin ve Sinir Hastalıkları Tedavi Merkezleri | Böbrek Taşı Kırma Merkezleri | Deri Hastalıkları Tedavi Merkezleri | Diş Depoları ve Dentaller | Diş, Ağız ve Çene Sağlığı Poliklinikleri | Diyaliz Merkezleri | Doğal ve Ergonomik Ürün Üreticileri | Doğum Evleri | Çocuk Sağlığı Merkezleri | Ecza Depoları | Emg - Egg Merkezleri | Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Merkezleri | Fizik Tedavi Merkezleri | Gastroenteroloji, Gastroskopi ve Endoskopi Merkezleri | Göğüs Hastalıkları Merkezleri | Görüntüleme ve Tanı Merkezleri |Göz Sağlığı Merkezleri | Hastaneler ve Poliklinikler | Horlama Tedavisi Merkezleri | Huzur Evleri | İşitme Cihazları Merkezleri | Kadın Doğum ve Tüp Bebek Merkezleri | Kan Merkezleri | Kolonoskopi, Rektoskopi Merkezleri | Laboratuarlar | Laparoskopi Merkezleri | Medikal Estetik, Güzellik ve Lazer Merkezleri | Medikal Firmalar | Migren Tedavi Merkezleri | Nöroloji, Nöroşirurji Merkezleri | Nörolojik Hastalıklar Tedavi Merkezleri | Nöroşirurji Merkezleri | Oksijen Tedavi Merkezleri | Onkoloji, Hematoloji , Kanser Tedavi Merkezleri | Optik Hasta Gözlükleri Merkezleri | Organ Nakli Merkezleri | Ortopedi, Protez, Ortez ve Rehabilitasyon Merkezleri | Psikiyatri ve Rehabilitasyon Merkezleri | Radyoloji, Tomografi, Mamografi, Ultrasonografi Merkezleri | Reflü  Tedavi Merkezleri | Rehabilitasyon Merkezleri | Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Merkezleri | Saç Ekimi Merkezleri | Tüp Bebek Merkezleri | Uyku Tedavi Merkezleri | Üroloji ve Radyoloji Merkezleri | Varis Merkezleri

 

İletişim Bilgileri

Gsm: 0537 573 33 11 - 0212 635 08 97 • Fax:212 635 08 40 •

Tüm Hakları suBRosa A.Ş' ye Aittir.